Bugün Euroleague yarı finallerini izlerken aklıma 2017'deki Fenerbahçe-Real Madrid yarı finali geldi. Yani Fenerli bile değilim ama beynim öyle bir çöplük ki 19 Mayıs 2017'de Final Four'larda neler yaşandığını hatırlıyorum. O yıl maçlar Sinan Erdem'deydi üstelik, neden bilet alıp da gitmemiştik hiç bilmiyorum. O dönem arka arkaya çok fazla maç izlemiştik, bir Eczacıbaşı maçında tribünde Naz Aydemir'in anne ve babasının yanında oturduğumuzu ve bir ara gidip Cenk Akyol'la fotoğraf çektirdiğimizi hatırlıyorum. Saçma sapan bir hayat...
Referandum zamanı olduğundan mı emin değilim, ama Türkiye'de genel bir İzmir Marşı furyası vardı. Canlı izlediğim bütün maçlarda bir şekilde İzmir Marşı çalıyordu ve nedense ülkeye dair bitmek bilmeyen bir umut yeşertiyorduk içimizde. Yani bugün haber değeri bile yok aslında tüm bunların. Neyse. 19 Mayıs 2017'de bütün günümü Etiler Starbucks'ta ders çalışarak geçirdiğimi hatırlıyorum. Çünkü Boğaziçi'nin 7/24 açık olan kütüphanesi ulusal tatillerde kapanıyordu. Boğaziçi'nin halihazırdaki durumunu göz ardı edersek saçma sapan bir olaydı bu da.
Maçı benim yurt odamda Duygu'yla birlikte izlemiştik. Neden bu kadar çok ayrıntı hatırlıyorum diye düşündüm ve aklıma o gece de aynı böyle bir blog yazısı yazdığım geldi. Aradan sekiz yıl geçmiş. SEKİZ. 8. Se-kiz. Yurtta makarna yapmışım (bunu da çok net hatırlıyorum), bira içmişiz, Duygu gittikten sonra onun bıraktığı birayı ben içmişim ve diyorum ki, "Tuborg'tan nefret ediyorum ama içki dökmek çok günahmış", nE? Meanwhile Tuborg Amber içiyorum bu arada ve Tuborg dışında yerli bira tüketmeyeli baya oluyor.
Bahsi geçen yazı şu: https://saatkacoldu.blogspot.com/2017/05/bir-kuru-yaprak-gibisindir-artk-nereye.html
Aklımı çıldıracağım. (Bu da random bir Poyraz Karayel repliği.) 2015'ten sonraki birkaç yıl bu diziyle de kafayı bozmuştum. Herhangi bir şeyi ayarında sevemeyenler kulübü.
23 Mayıs 2025. (Saat gece yarısını geçtiği için 24 Mayıs oldu ama kime ne?) Ben yine Tuborg içiyorum, yurt odamda değil evimdeyim, İlhan Şeşen dinlemiyorum ama bu sabah kahvaltı hazırlarken Grup Gündoğarken dinlediğime yemin edebilirim. Duygu'yu görmeyeli uzun zaman oldu. Ekpe artık Fenerbahçe'de oynamıyor. (Ne yapıyor diye Google'ladım ve doğum gününün 20 Mayıs olduğunu gördüm. Allah'ım her şey çok saçma.)
Aradan geçen sekiz yılda hayatta herhangi bir yol alabildim mi? Bence hayır. Bugün de okula gittim, yüksek lisans derslerimin son günüydü. Normal şartlarda pek çok şeyi sorgulamam gereken bir dönemden geçiyorum mesela ama genel olarak o kadar kaşarlandım ki sanırım bir noktada hiçbir şey umrumda değilmiş taklidi yapabiliyorum - ki düşününce, bu bir bakıma iyi bir şey. 22 ile 30 arasında dağlar kadar fark varmış gibi görünmekle beraber aslında ben aynı kişiyim. Hâlâ basketbol izlemeyi seviyor, arada makarna yapıyor, ders çalışıyor ve arkadaşlarımla vakit geçirmekten keyif alıyorum. Sanırım artık günlük arkadaş sohbetlerinde daha fazla rol yapıyorum ve konu bazı yerlere gelmesin diye ekstra çaba sarf ediyorum ve tabii, Tuborg'u zorunluluktan değil, severek içiyorum.
Tüm bunlara rağmen yurt hayatını ve 22 yaşında bir lisans öğrencisi olmayı özlediğimi itiraf etmek isterim. Önümde eskisi kadar uzun günler olmadığını bilmek, arkamda kalanlarınsa arttığının bilincinde olarak yaşamaya çalışmak biraz zor. Sanırım insanların sizden beklentileri de siz büyüdükçe artıyor. İşin tuhafı, benim kendimi hiçbir anlamda büyümüş hissetmiyor oluşum. Ama sanırım bununla yaşamayı da öğreniyorum.
Yazıyı sekiz yıl öncesinden şu satırlarla bitirmek isterim, hayatımın hiç değişmiyor olması biraz can sıkıcı ama aslında her şeye rağmen biraz da konforlu hissettiriyor: "Ben büyüyorum, bazen küçük bazen büyük sancılar çekiyorum, rakı kadehleri tokuşturup 'büyüme sancılarına' diyorum (aslında bunu ilk söyleyen ben değilim, söyleyen arkadaşıma sarılmak istiyorum ama sarhoşken yaptıklarımdan hep pişman oluyorum)."
Bir başka itiraf: 20'lerimin başında ne güzel cümleler kuruyormuşum. Şimdi daha ziyade kendimi hayal kırıklığına uğratmamak için bazı satırlar karalamaya çabalıyorum ve kendimi -hep- hayal kırıklığına uğratıyorum. Belki bu da böyle bir var olma biçimidir.
Sağlık olsun, bence yani.
Sevgiler ve iyi geceler,
Nazlı.
PS: Pazar günü Monaco'yla Fenerbahçe finali var. 2017'deki finali ise nerede izlediğimi gerçekten hatırlamıyorum. Demek ki yazmadığım hiçbir şeyi hatırlamıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder