Hellö! Cumartesiye çeviri yetiştirmem gerekiyor ve an itibariyle çalışıyor olmalıydım ama pandemi sürecinde verimli herhangi bir şey yapmak konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorum. O yüzden burada boş yapacağım biraz, neden çünkü çalışmak istemiyorum, moralim bozuk ve de artık herkesin bildiği üzere günlüğüm İstanbul'da.
Birkaç aydır İstanbul'u çok özledim diye ağlanıyordum ama o kadar da özlememişim sanırım. Olur da işe/ofise gitmemiz gerekir, böyle sabahın köründe güneş daha doğmadan uyanmak zorunda kalırız, metrolara otobüslere filan binerek 6574839 insan arasında maskelerimizin bizi korumasını umarız, haftanın 5 günü 8 saatimizi plazalarda kapalı kapılar ardında geçiririz diye ödüm kopuyor. 2020 Ocak'ındaki Nazlı'ya şunları söylemek istiyorum: 3 aylık yaz tatili hayalinin gerçek olması korkunç bir şeydi, 3 ay değil neredeyse 7 aydır saçma sapan bir sözde-karantinadayız ve miskinlik o kadar sinir bozucu bir şey ki, fark etmeden bir defa içine girince geri çıkmak imkansız bir hal alıyor. Yani, ne dilediğine dikkat et, hiçbir şey asla hayal ettiğin biçimde gerçekleşmiyor. 4 aydır Adana'da yaşadığım fanus hayatının 2015 yılının yaz tatilindeki huzurla çok alakası yok, yani tamam evde olmak gerçekten güzel (sandığımdan daha ciddi bir asosyalmişim), evden çalışıp para kazanmak falan da harika ama bunun ne tür bir dönüşü olacak hayal edemiyorum. Dönemeyiz çünkü ya, mesaiden 5 dakika önce uyanmaya acayip alışmadık mı? Benim bu saatten sonra yollarda sürünüp toplantı odalarına kapanmamın imkanı yok. Zaten anlamı da yok, evden çalışıp yaşamaya devam edebiliyorsak İstanbul'da kira ödememizin de anlamı yok. O kadar saçma ki, şirketler teker teker tam zamanlı home office düzenine geçse ve Antalya'ya filan taşınsam istiyorum. Senede birkaç sefer, birkaç günlüğüne İstanbul yeter de artar bile. Deprem derdi yok, fahiş kira derdi yok, trafik, kalabalık, gürültü, kirli hava, bunların hiçbiri yok. Hayır zaten dışarı da çıkamıyoruz, İstanbul'u özlemenin bir anlamı da yok. Böyle saçma ikilemler içerisindeyim çünkü 5 aydır oturmadığım evin kirasını, aidatını, internetini ödüyorum. Saçmalık ötesi. Bir yandan da ömür boyu home office düzenine geçsek ve illa İstanbul'da yaşamak istesem, neden gidip Kemerburgaz'da falan yaşamayayım diye düşünüyorum. İnsanlar böyle böyle merkezden uzaklaşıp yeşilin içine taşınıyor sanırım zira haftanın her günü gideceğiniz iğrenç bir beyaz yaka işiniz yoksa Levent'te evinizin olmasının da bir anlamı sahiden yok. Bu yüzden, herkesin tek başına oturduğu 2+1 evleri normalize edelim istiyorum (konuyla hiç alakası yok ama burası önemli). Neyse, evimi boşaltsam mı ne yapsam diye düşünüp durduğum bir dönemdeyim çünkü ofise dönmeye hiç niyetim yok. Öyleyse İstanbul'a dönmeme, üstelik kışın karın soğuğun ortasında dönmeme hiç gerek yok. Sonuç olarak neden böyle yaşıyorum, diye söylenip duruyorum. Dolayısıyla herhangi verim dolu bir meseleyle de iştigal edemiyorum. Günlerim böyle geçip gidiyor.
Kışı atlatsak ve her şey normale dönse bile, alıştığımız veya hâlâ alışmaya çalıştığımız bu düzenden kopabilecek miyiz diye kafa yorup duruyorum. Henüz bir cevabım yok. Bildiğim tek şey, pandemide her şeyin normalden kat kat zor olduğu. O yüzden evde durmak da, dışarı çıkmak da her şekilde çok yoruyor beni. Bu süreçte neler neler yapılırdı aslında ama işte, kazın ayağı pek öyle değildi. Anlayacağınız, sanki hiçbir derdim, hiçbir kafa karışıklığım yokmuş gibi, bir de -herkes gibi- böyle meselelere üzülmeye başladım. Nereye nasıl tutunacağımı bilemiyorum. Varoluş bunalımları, başarısızlık hissi, eşyalarımın çok uzakta oluşu, tanıdık bir aile evi huzuru ama hep tedirginlik, hep korku... Belki istediğim şey kariyer kovalamacaları, bol para, bol statü, ne bileyim, Etiler'de ev filan değildir de, aslında Marmaris'in bir köyünde kendi başıma yaşayıp kitap okumak istiyorumdur. Çalışmak zorunda olmak fikrinden biraz yoruldum. Çok çalıştığımdan değil elbette ama çalışmadan bir evde barınamıyor oluşumdan. Bir evde yaşayabilmek için maaşımı oraya yatırmam gerekmesi fikrine alışamadım. Daha doğrusu, aile evinde uzun zaman geçirince kira ödeme fikrine çok yabancılaştım.
Şu kitap çevirisi bitse de kendime dilediğim gibi vakit ayırabilsem. Ya da mesela, durduk yerde şehir sınırlarını kapatıp yasakları yeniden başlatsalar da evde kalan tek insan ben olmasam. Herkes karantinada olunca pandemi daha kolay, hem bizler hem sağlıkçılar için.
Neyse işte, büyüme sancılarının 25'imde hâlâ son sürat devam etmesine şaşırıyorum. Böyle küresel salgınlar olmasa oturup üzerine düşüneceğim yokmuş, kendimi sokaklara atıp sosyalleşip durmaktan bunları düşünmeyi bile unutmuşum. Bir küçük İstanbul'a kaçsam, Boğaz'da azıcık vakit geçirsem, hem eşyalarımı toparlasam da yanımda getirsem, belki birkaç arkadaşımla görüşsem kendimi daha iyi hissederim ama yolculuk yapmaya da çekiniyorum. O yüzden bütün gün, kafamda bu tür safsatalarla saçlarımı beyazlatıp hayatıma devam etmeye çalışıyor, bir de tabii bol bol dizi izliyorum.
Bakalım zaman ne gösterecek?
Sevgiler, Nazlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder