29 Ekim 2025 Çarşamba

bolca yerli dizi, anılar, yaşamak ve hatırlamak üzerine

Beynim bir çöplük. Hani öyle bir çöplük ki edindiğim her gereksiz bilgi hafızamdan aşırı önemli (ve hayati) bir şeyi siliyor ve onun yerine yerleşiyor gibi hissediyorum. Bu konuya gelişim şöyle...

Az önce banyoda kendimi şunları düşünürken yakaladım: Poyraz Karayel'in 29. bölümünün üstünden on yıl geçmiş. Mesela bu bilgiyi alıp ne yaparsınız hiç bilmiyorum, ama 2000'lerin başında olsaydık bu gibi paylaşımların cringe karşılanmayacağı platformlar hâlâ var olurdu. Ben de kendimi gecenin bir yarısı toplamda beş kişinin okuduğu (neyse ki) blog'umda yazı yazarken bulmazdım. Dizi forumlarında ergenliğini çürütmüş bütün akranlarım için bir dakikalık saygı duruşu.

Bir şeyleri sürekli olarak yazmayı bırakırsam hatırlamayı da bırakırım çok büyük olasılıkla
ama gelin görün ki bu işkenceden yer yer keyif alıyorum...

29 Ekim tatiliydi ve bir önceki günün akşamüstü Adana'ya gitmiştim. Poyraz'la kafayı bozduğum zamanlardı (size bilmediğiniz bir şey söyleyemem). Bölümü ertesi sabah kahvaltı yaparken izlerim diyordum ama sonra Instagram'da bölümle ilgili bir fotoğraf görüp sabahı bekleyemeyeceğime karar vermiştim. Hiç âdetimiz değildir oysaki ama o gece çay demleyip annemle saatlerce dizi izlediğimizi hatırlıyorum (diziler 2015 yılında da 140 dakikaydı).

Burada yazıya kısa bir ara veriyorum zira üç buçuk yıl önce yaptırdığım ve zaman zaman varlığını dahi unuttuğum dövmem bir anda kabarıp acımaya başladı. Yazının içeriği çok bozulmasın diye ayrıntı olarak vereyim, dövmenin yapılış tarihi 21 Mayıs 2022. Bir Galip Derviş atasözü der ki, "Bu bir yetenek... ve lanet."

Çok uzatmayacağım çünkü üzerinden on yıl geçmiş anıların çocukluk anılarım olmamasına alışamıyor ve bu alışamama durumunu da kabullenemiyorum. 2019'da, yine 29 Ekim'de Ece'yle Kanlıca'ya gitmiştik. Benim Kanlıca'ya ilk gidişimdi. Mihrabat Korusu'nu gezerken SÜREKLİ Poyraz Karayel'in 29. bölümündeki ikonik sahneden bahsettiğim için biraz can sıkmıştım ama manzara çok güzeldi. O akşam eve gelip sözü geçen sahneyi YouTube'dan izlemeye yeltenince bölümü ilk kez -o günden- tam dört yıl önce, evde izlediğimi fark etmiş, bu tesadüf karşısında çok şaşırmış ve -tabii ki- her şeyde olduğu gibi bunda da bir anlam aramaya koyulmuştum. Oysa bir yılda 365 gün var ve bazı günler bazı günlerle çakışabilir. Bu kadar romantizmle yaşamak hiç sağlıklı değil.

Ya abart Nazlı offff yani.

Bir de şu an düşünüyorum da bence sahnedeki mekân Mihrabat Korusu da değil yani Otağtepe filan olabilir. Boşa geçmiş bir ömür...

Ama hazır mekânlardan konuşmuşken şundan da bahsedebilirim. Sahnenin biraz öncesinde Poyraz'ın Ayşegül'ü nişandan kaçırdığı yer de şu an evime 200 metre filan. Dizi yayınlanırken bu evde oturmuyor, yurtta kalıyordum. Yine de sevdiğim mekânları hayatıma bir şekilde entegre edebilmeme biraz şaşırıyorum. Aylarca Necip Abi'nin yerini aradıktan sonra -ki dekor olduğuna neredeyse emindik artık- bir gün (2017 yazı, muhtemelen haziran, ama buna net bir tarih veremem) tesadüfen Kadıköy'de Vera Ocakbaşı'yla tanışmamız ve yıllar içinde Kadıköy'de en sevdiğim meyhanelerden birine dönüşmesi tatlı bence.

Bir de son zamanlarda şeye çok gülüyorum, 2009'da bir nisan akşamı anneme zorla Akmerkez'in önünde fotoğrafımı çektirmiştim. 4-5 günlüğüne İstanbul'daydık ve yanlış hatırlamıyorsam saat oldukça geçti, AVM kapanmak üzereydi, ben aşırı ısrar ettiğim için (o zamanlar yürüyen merdivenler dışarıdaydı) annem Akmerkez yazısının önünde fotoğrafımı çekmişti. Biraz arasam bunu kesin bulurum bu arada ama babamın bilgisayarındaki yedeklere filan bakmam gerekiyor. Eve gidince arayacağım. Neyse yani özet olarak söylemek istediğim şu, nasıl bir manifest idiyse on iki (12) yıldır neredeyse her gün Akmerkez'in önünden geçiyorum. Bugün Akmerkez'in önünden yürüyerek yogaya gittim mesela. Bunun da TikTok'a video'sunu çekmek gibi bir düşüncem vardı AMA KESİN NAZAR DEĞDİRİRLER diye cesaret edemedim. Zira İstanbul'da, Akmerkez'e yürüme mesafesinde barınabilmek bir süredir imkânsıza yakın maalesef. Bu saçma sapan yazıyı sonuna kadar okuyan kimsenin de (gerçekten hiç kimse) bana nazar değdirmekle uğraşacağını zannetmiyorum. Değil mi? DEĞİL Mİ?

8,600+ Evil Eye Stock Photos, Pictures & Royalty-Free Images - iStock
Bunu asla riske atamam...

Yani yazıyı nereye bağlayacağımı da hiç bilmiyorum (keşke günlük yazsaydım dakikaları). Ama bazı anlar hafızamda öyle net bir şekilde yaşıyor ki gözümü kapatıp açsam kendimi orada bulabilecekmişim gibi geliyor. Bazı anlara dönebilmek için bugün baya bir şeyden kolaylıkla vazgeçebileceğimi bilmek, bunu öyle laf olsun diye söylemiyor olmak, ne bileyim günün sonunda geçmişin o tanıdıklığından aldığım hazzın yüzde dördünü filan gelecekten alma umudumun dahi olmadığının bu kadar bilinçli şekilde farkında olmak aslında beni üzüyor diye düşünüyordum, ama belki de beni yaşıyor kılan ve bu denli tetikte tutan şey bu hislerin ta kendisidir. Bilmiyorum ki. Bazen bir an'ı içindeyken de özlüyorsunuz, üstünden on yıl geçince de.

Cumhuriyet Bayramı'nız ve Poyraz Karayel - 29. Bölüm yıl dönümünüz kutlu olsun.

Sevgiler,
Nazlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder