Yeni bir şehir, yeni bir ülke ve yeni bir dile ihtiyacım var.
Eski günlüklerimi okuyamadığım için kendime yabancılaşıyormuşum gibi hissediyorum. Neden, çünkü her şeyim İstanbul'da, günlüklerim dahil. Ben neden İstanbul'da değilim? Bu soruya cevap verebilmeye başladığım an zaten birçok meseleyi halletmiş olacağım.
Eski tweet'lerimi ya da eski blog yazılarımı okumak ise iyi geliyor (2010'ların başına uzanan bir arşivim var neyse ki). Günlükler başka ama, yanımda olsalardı 9 yaşına kadar gidebilecektim onlarla. Birtakım sosyal medya yardımlarıyla geriye dönüp bakınca başka bir hayatta başka biri olduğumu hatırlıyorum, mutlu olduğum dönemlerin var olduğunu görüp şaşırıyorum, hatta her şey ne kadar kötü olursa olsun bir noktada umudumu koruyabildiğimi fark edip daha da şaşırıyorum. Gün geçtikçe daha karamsar birine dönüştüğüm doğru çünkü. Daha tahammülsüzüm, sevdiğim insanlar nedense geçmişimde kaldı, sevdiğimi düşündüğüm insanları aslında o kadar da sevmiyorum. Bir bakıma yalnızım ama internet var; oradaki insanları da sevmeyi bırakabiliyorum çünkü haklarında haddinden fazla şey öğreniyorum, bir yanda kendimle barışık olduğuma inanıyorum ama kendime katlanmak zorunda olmaktan çok sıkılıyorum, falan filan.
Zihnimin huzurlu olduğu tek bir an kalmadı sanki, hep birileriyle hipotetik kavgalar, gürültüler. Çok yoruldum. Neden? Herkesin fikri var. Kimsenin bir şey bildiği yok. Delilik yani. Peki ben çok şey mi biliyorum, emin değilim; ama genel olarak çok öfkeliyim. Tanıdığım, tanımadığım, tanıdığımı sandığım pek çok insana karşı sınırsız bir öfke içerisindeyim ve hiçbirinin bundan haberi yok. Hani komik ama zavallı (pathetic diyorum burada aslında).
Psikoloji bilimi ve sevgili terapistim anksiyetenin altında yatan nedenin öfke olduğunu söylüyor. Yanılmıyorsam, öfke kendisini korku ve endişe olarak gösteriyor ya da öyle bir şeyler. Şu an açıp psikoloji okuması yapmayı isteyebilirdim ama istemiyorum. (Tabii ki akademiye saygımdan açıp kısa bir makale* okudum burada, yazıdan çıkarım yapılabilecek pek çok şey vardı ama aklımda kalan şu oldu: kronik öfke; kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve hatta sırt ağrısına yol açıyor. Bu sorunları çözmek için de denenebilecek bir sürü öneri sunulmuş; ama ben şahsen yaşamın kendi içerisinde acıyı zorunlu kılan bir olgu olduğunu kabul ettiğimden beri çözümler aramayı sanırım bıraktım.) Budist psikoloji diyor ki, yaşam, kontrol edemediğimiz durumlar nedeniyle acıyı gerektirir, (which sucks). Bunun atıfını yapamayacağım bu arada ya, bu saatte (23.35) literatür tarayamam, ki burası da blog altı üstü, dergi makalesi yazmıyorum, sorry.
Ne diyordum? Kafaya takılmayacak pek çok şeyi kendime inanılmaz dert ettiğimin ve bunun mantıklı olmadığı gibi çokça sağlıksız olduğunun da pekala farkındayım ama sanırım pandemi süreci de işimi zorlaştırıyor. Sene 2021 olmuş, blogger 'pandemi' sözcüğünün altını çiziyor hatalı diye. Yani...
Hayatımla ilgili her konuda kafamın sonsuz karışık olması genel bir tehdit oluşturuyor. Bu karışıklığın yok sayılabilecek kadar az olduğu bir dönem var mıydı hayatımda, hiç oldu mu bilmiyorum. Ama şimdilerde intihara meyilli miyim diye düşünüp kendimi yokluyorum ara ara. Yok, değilim. Geçen gün sokakta çıkan bir kavgaya bakmak için balkona çıkmayı düşündüm, sonra silah sesine benzer bir ses geldi ve dedim ki, otur oturduğun yerde, başına iş alacaksın. Biraz üzülüyorum aslında çünkü intihara meyilli olsaydım en azından bir hikayem olurdu. DARK. Şimdi birbirinden kelimenin tam anlamıyla farksız yüzlerce günün herhangi birinin sabahına uyanıp duraksız dizi izlemeyi yaşamak sayıyorum. Toplum baskısı üzerine kafa yorup durmasam, her eylemsizliğimle Boğaziçi kimliğimi çöpe attığımı düşünmesem ya da başarısızlık temalı rüyalar filan görüyor olmasam keyifli bile diyebilirim bu hayatsızlık için. Aksiyon alacak cesaretim yok, daha iyi bir hayata dair inancım yok, umudum yok, iyi duygularım yok, sevgi, aşk, heyecan, hayal, bunların hiçbiri yok. Neye benzediklerini bile unuttum sanırım.
Los Angeles'ta yaşayan teenage bir celebrity olmak ve kadın hakları savunmak istiyorum; ama fanusumdan tabii. Kendimi birileriyle kıyaslamamam gerektiğini de biliyorum ama zaten şu sıralar neyi doğru yapıyorum ki? Değişim dilde başlıyormuş, mmmh. Teddy Altman'ın şu görseldeki halini, tavrını ve repliğini kendime çok benzetiyorum. Terapi bende anksiyete yapıyor. Galiba kendimi anksiyeteyle filan bütünleştirdim, you can take the girl out of anxiety, but you can't take the anxiety out of the girl. Hayat çok zor.
"Yazar kendini asmış bu arada" dedi sonra Arzu. Şu sıralar herkesin intihar fikri üzerine daha çok kafa yorduğuna inanıyorum nedense. İntihar eden edebiyatçıları düşünüyorum. Bir de hep intihardan bahseden, intihar edemeyen ama kendilerini hasta edip erken yaşta bu dünyadan gidenleri. Hepsinin bir hikayesi var. Benim bir hikayem yok. Korkularım var, sıkışmışlığım var, ufak tefek arayışlarım var belki ama bir hikayem yok. Geleceksizliğim ve umutsuzluğum var. Cesaretsizliğim var. Dünyada en çok sevdiğim işi dahi yapıyor olsam mutlu olamayacağıma dair çok sağlam inançlarım var. (Dizi yazıyorum ama başrolünde Lale Mansur oynuyor, set aralarında askeri vesayet gömüp kuruluş AKP övüyoruz hep birlikte.)
Nerede, nasıl tutunacağım konusunda fikrim yok. Yani hayatım neden herhangi bir doğrultuda ufacık dahi olsa ilerlemiyor, sahiden anlamıyorum. Senelerdir aynı şeylerden şikayet edip duruyorum ve hiçbir aksiyon almıyorum. İnsanlar beni sevmeyi bırakıyor olabilir şu sıralar, buna pek içerlemiyorum ama benim insanları sevmiyor olmam problem mesela. Hayatımın sonuna kadar dizi karakterleriyle mi arkadaşlık edeceğim? Ya da kendini asmak ya da aşırı doz almak suretiyle ölen edebiyatçılarla? Dünyanın herhangi bir yerinde benim için daha iyi bir hayat var mı bilmiyorum. Aile evi bu gibi meseleler hakkında endişelenmemek için ideal bir mekan.
Yeni bir şehre, yeni bir ülkeye, yeni bir dile, kısacası kısa süreli de olsa bir kaçışa çok ihtiyacım var.
Şimdi her şey yolundaymış gibi gidip dizi izleyeceğim ve benim olmayan hikayelere imrenmeye devam edeceğim. Çünkü biz kaybedenler hep böyle yaparız.
Sevgiler,
Nazlı.
* Golden, B. (2020). How Do Anger and Anxiety Interact? (https://www.psychologytoday.com/us/blog/overcoming-destructive-anger/202004/how-do-anger-and-anxiety-interact)
** Wallace, D.F. (1996). Infinite Jest.

